Carpediem Mottosuyla Cappadox Festivalinde
- ranaaribas
- 15 Haz 2017
- 4 dakikada okunur
Deli miyiz neyiz? LYS sınavlarına sadece 3 hafta kalmış, ben ve ikiz cadılarım ( burada ne oluyor dediğinizi duyar gibi oluyorum, onlar benim ikiz kızlarım. İyi ki diğerinden bir tane daha yok dediğim çocuklarım. İsimleri Agustos ve Destina. Bu isimlerde ne böyle demeyin, uzun hikaye belki bir ara anlatırım ama peşinen söyleyim Ağustos ayında doğmadılar, o kadar sıradan bir durum değil ama abartılacak yanı da yok. Alt tarafı isim ve onlar benim ikiz cadılarım. Her gün dünyaya geldikleri için, benimle yaşam yolculuğunda yürüdükleri için yaşama minnet duyduğum. Neyse uzatmayım daha fazla) Cappadox festivaline gitmeye karar verdik. Aslında biz gitmek için çok önceden karar vermiştik, giden arkadaşlarım öylesine güzel anlatıyor ve tam senlik diyordu ki, abarttıklarını düşünerek, onlara bir güzel yanıt vermek istiyordum. Evet itiraf ediyorum ilk amacım tamamen buydu. Sonuçta Uçhisar’da yapılan bir festivaldi işte. Ülkemiz zaten bir festival cenneti değil midir? Ne farkı olabilirdi? Evet velhasıl yola bol yağmurlu bir sabah çıktık. Sırtımızda minnacık sırt çantaları ile Aksaray Nevşehir arası çalışan saat başı küçük otobüslerden birisine 20 Mayıs sabahı, kuşlar bile ötme moduna geçmemiş iken atladık, Şoförümüz ile ne zaman canım sıkılsa, kendimi Nevşehir yöresine attığım için artık neredeyse abla kardeş gibi olduğumuzdan bizi Nevşehir’de nerede indireceğini sormadan, Kapadokya Forum’un önünde attı gitti. Her kadın, her iddialı genç kız gibi, ne acıkması önce bir güzel alışveriş modunda takılalım dedik ama henüz yaz gelmediğinden kendimize çok uygun bir şey bulamadık ki biz buna da sevindik zira böylece Cappadox’da daha çok harcama lüksümüz olacağına sevinerek çıktık alışveriş merkezinin bir üst katında Kayseri mutfağının en iyi örneklerini yapan mekana. Ne kilosu, ne diyeti, en alasından en son 2 ay önce geldiğimizde yediğimiz yağlamayı yiyip, üstüne bir de orta şekerli kahvelerimizi içtikten sonra yeniden yola koyulduk ve dışarı bir çıktık o da ne? Yağmur ama yok böyle bir dünya, hani tamam Uçhisar otobüslerinin kalktığı yere yürüyeceğiz ama ne mümkün. Tamam dedik sorun yok, gittik alışveriş merkezinin karşısındaki taksi durağına atlayıp, Uçhisara gideceğiz ama şoförler yok ama durak açık. Ne yağmur bitiyor, ne şoförler geliyor. Mübarek şoförler firarda. Tam umudu kesip, bu yağmur bizi bozmaz derken, bir şoför geldi ve bindik. Artık gidiyoruz festivalimize. Yağmur inatla devam ediyor, araba yolda yeteneklerini sergiliyor ama aracı kullanan arkadaş öyle güzel, öyle keyifli konuşuyordu ki, indiğimizde hala gülme krizindeydik. Uçak korkusunu insan bu kadar güzel mi anlatır? Anlatırmış. Sözleştik, telefon numaralarımızı aldık ve inanmayacaksınız ama arada whatsapp üzerinden haberleşiyoruz. Ne çok ihtiyacımız varmış gülmeye. Kasıntı olmayan, kendisi ile dalga geçebilen insanlara. Aslında arkadaş Cappadox ruhuna uygundu ve bizim yolculuğumuz doğru insanla başlamıştı. Festivalin tam göbeğinde indik ve hemen inanç sıçraması etkinliği ile Yasmine Hamdan konserlerine bilet aldık. Özellikle bu ikisi için gelmiştik aslında. Sonra, kent meydanındaki info point noktasından hemen Avanos çamuru ile çanak çömlek yapan arkadaşın yanında aldık kendimizi. Dener misiniz deyince de kızım hemen tabi ki evet dedi ve sonuçta hani beğenmedik desek ayıp, beğendik desek sanat kurallarına aykırı çabasını alkışlayıp sürrealist bir çamurdan yapılan bardak olduğunu düşündüğümüz şeyi alıp, sanatçıyı azad ettik. Yeterdi bu kadar kendisine işkence. Sırada büyük aşkım cam atölyesi vardı. Allahtan dene demediler ve bizim oradaki cam objelere içimiz gitti. Ama daha ertesi gün neleri göreceğimizi henüz bilmiyorduk. Bu atölyeden de sonra kadın emekçilerin olduğu ve değişik sanat teknikleri ile yaptıkları resimlerden paraya kıyıp aldık. Rakamlar asla çok yüksek değildi ve o resimler bizim evde olmalıydı. İki harika dostta burada kazandım. Bana benzeyen, özgürlüğünden ödün vermeyen, kendi yolunda yürüyen eyvallahsız iki kadın. Hatta bir hafta sonra Ankara’da Batıkkentteki atölyesinde sözleştiğimiz gibi buluşup çay içtik o kadar. Diğer tezgahlar arasında keçe kısmını es geçmek olmazdı. Burada pahalı olur keçe çanta diye düşünürken, tam aksine piyasadaki rakamlarının üçte birine tamamen el yapımı 2 çantayı alıp, meydanda oyunlar oynanan bölümleri, hasır sepetleri 3 lira, 5 lira gibi komik denecek rakamlara satan yaşlı ağbimizin ellerinden öpüp, sepetleri de ailede herkes için birer tane aldıktan sonra otele kendimizi attık. Ufak bir mola, biraz yüzme, biraz sauna molasından sonra hazırlanıp hemen inanç sıçraması etkinliği için etkinliğin yapılacağı yere gittik. Başta Güvercinlikler Vadisinde yapılması planlanan etkinlik ünlü bir otelin mağarasında yapılıyordu ve ben ilk defa yıllar sonra kızlarımla yoga yapmanın keyfini yaşıyordum. Onlar ve benim için ölümsüz anlardı ve Destina o gün bugündür yoga yapıyor, bu kadar seveceğini kestirememiştim. Tekrar otele dönüp, bir şeyler atıştırıp Yasmine Hamdan konserine gittik. Nasıl bir kadındır bu ya? Bir insan bir pantolon, bir büstiyer ile bu kadar seksi, bu kadar dişi olabilir mi? Oluyormuş gördüm. Ben de yıllardır pantolon gömlek takılıyorum ama 40 kere izlesem Yasmine’i benden böylesi bir görüntü çıkmaz. Hamurda yok, elden ne gelir? Tüm bunlar bir yana muhteşem bir müzik. İran müziğini sevenler için de sevmeyenler içinde benzersiz bir deneyim. Konserden sonra otelimize döndük ve uyuduk mağara odalarımızda sadece yağmurun sesini duyarak. Ertesi gün erkenden uyanıp gün doğumu konseri ve yemek tadım atölyelerine, açık hava sergilerine katılıp, tam otobüs durağına yönelmiştik ki, birisi bize dener misiniz diye seslendik. Neyi deneyeceğiz diye düşünürken o da ne? Cam kalemler ile tanıştım. İlk defa cam kalem görüyordum. Boynumdaki özel tasarım cam kolyeyi gören ustayla cam muhabbetine dalınca birkaç otobüsü kaçırdık ama değdi. Bir cam kalem alarak kendime doğum günüme 3 gün kala çok özel bir armağan verdim ve sadece 1 TL olan çayları da içtikten sonra elimde camın muhteşem bir başkalaşımı olan cam kalemimle Aksaray’a döndük. Bu festival baştan sona bana kim olduğumu anımsattı. Nerede asıl beni unuttuğumu. Ne istediğimi, kendimden ne kadar uzak kaldığımı ve aslında onu ne kadar özlediğimi… Aradım arkadaşımı haklıymışsın dedim. Az bile söylemişsin ve cam kalemimle yeniden Carpediem yazdım. Tıpkı dener misiniz dediklerinde yazdığım gibi.
Komentarze